Şu anda burada olduğunuza göre, en az bir dilde okumayı öğrenmişsiniz demektir. Neredeyse hepimiz daha 7 yaşımızı bile bitirmeden bu işi halletmiştik değil mi?
Eve kapanmanın, küresel bir kaç iyi sonucundan biri de, çevrimiçi olarak alınacak inanılmaz eğitimler oldu.
Ancak satın aldığınız bir eğitim, büyük fırsatlarla birlikte ciddi bir sıkıntıya da sebep olabilir. Evet, hayatınıza değer katmak ve yeni bir beceri geliştirmek için bu kurslara kayıt oluyorsunuz. Fakat bunun sadece ilk adım olduğunu unutmamız gerekiyor.
Bir çoğumuz şunu biliyor:
Her sabah bir işe gidiyorsunuz ama artık bunun size göre olmadığından eminsiniz. Her akşam eve tükenmiş bir şekilde dönüyor, Pazartesi sendromunu en kötü haliyle yaşıyor ve zamanınızı boşa harcadığınızı hissediyorsunuz.
Çalışma arkadaşlarınızla veya şirketin kendisiyle bir probleminiz yok, yaptığınız işin kendisi sizi bunaltıyor. Tatmin edici olmadığı için, sizin için anlamını tamamen yitiriyor ve gereksiz hale geliyor.
Farklı bir şey yapmak istediğinizi biliyorsunuz. Ama ne?
Harqen, dünyanın en önemli şirketleri için, işe alınacak kişileri belirleyen bir şirket. Ancak bunu alışılmış yöntemlerle değil, matematik modeller ve bir AI algoritmasıyla yapıyor.
Safsatalar, bazen biz farkına bile varmadan hayatımızı ve başarımızı kontrol eder. Size en yaygın 3 tanesinden ve onlardan nasıl kurtulabileceğinizden bahsetmek istiyorum.
İster üniversiteden yeni mezun olmuş bir genç olun, ister kariyer değişikliğine karar vermiş bir profesyonel, herkes için kariyer konusunda sorulması gereken soru şudur:
Zamanınızı Ne için feda ettiğinizi ve acı çektiğinizi biliyor musunuz? Tüm bu yıllar boyunca ertelediğiniz güzelliklere değecek “profesyonel bir çağrınız” var mı?
Berbat bir hafta geçirdik. Pandeminin, ekonomideki kötü gidişin, adaletsizliğin, eşitsizliğin yarattığı stres yetmezmiş gibi, bir de güzel İzmir’imizi vuran depremin acısı dağladı yüreklerimizi.
Toplum olarak spora çok düşkün bir millet olmadığımız malum (Televizyonda maç izlemeyi kast etmiyorum). Covid 19 başladığından beri ise hareketsizliğimiz daha da arttı. Daha net bir ifadeyle, toplum olarak egzersiz konusunda “ Şahdık, şahbaz olduk”.
İnsanların değişebileceğine inanıyor musunuz? Çocukluğumdan beri, bunun mümkün olmadığını defalarca işittim.
Ancak bu hüküm doğru değil. İnsanlar değişebiliriler. Zaten gelişen zihniyet ile sabit zihniyet arasındaki fark da budur. Sabit zihniyete sahip olanlar, inanmadıkları için değişemezler.
Salgından güvenle korunabiliyor ve benim gibi evden çalışıyorsanız, şükretmek için çok önemli nedenlerimiz var demektir. Bildiğimiz gibi milyonlarca insan pandemi sebebiyle ya işini kaybediyor, ya da iş yerine gidebilmek için hastalanma riskiyle burun buruna geliyor.
Dünya’nın bir kırılma noktasında olduğu çok açık. Covid 19, yeni bir normal tanımladı ve daha önce hiçbirimizin deneyimlemediği bir hızda hayatlarımızı değiştirmemiz gerekiyor.
Şu olanlara bir bakın. Nereden çıktığı belli olmayan bir illet tüm Dünya’yı sardı. Yetmezmiş gibi, siyasi öfke, sivil kargaşa, orman yangınları, seller, deprem beklentisi… liste böyle uzayıp gidiyor.
Sosyal ağlarda ise bambaşka bir Dünya var. Aşırı ışıltılı (Instagram), aşırı saldırgan(Twitter), aşırı duyarlı(Facebook) ve çok başarılı(!) insanlarla dolu (Linkedln)…
Benlik, insanın kendi kendine anlattığı bir hikayedir.
Bir süredir kafam bununla meşgul ve geçtiğimiz günlerde Twitter’de, sevgili Yalın Alpay’ın şu sözlerine denk gelince, bir çeşit aydınlanma yaşadım:
Hayattaki amacınız hakkında ne düşünüyorsunuz? Varoluşçu felsefeyle ilgili, derin bir şey değil sorduğum; daha bireysel, mesela sabahları yataktan kalkma sebebinizi soruyorum. Zira bir amaca sahip olmak sandığımızdan çok daha önemli.
Amaç kısaca, insana bir anlam duygusu ve mutluluk veren faaliyet olarak tanımlanıyor ve sağlıklı bir hayat yaşamanın 3 parametresinden biri olarak kabul ediliyor. Diğer ikisi sağlıklı beslenme ve egzersiz.
Sonsuza kadar yaşamak ister miydiniz?
Hemen, “Hayır, istemezdim” dediniz değil mi? Bu konuda, bir çok felsefeci, sanatçı ve yazar da sizin gibi düşünüyor. Çoğunun görüşü, sonsuz yaşamın bir şans değil, aksine lanet olduğu yönünde.
Bence sorunun cevabı, “Gitmeye hazır olmak için yeterince uzun” olabilir. Düşünsenize, sonsuza kadar olmasa bile, Atatürk ile birkaç on yıl daha geçirmek, hepimiz için çok iyi olabilirdi.
Pandemide yeni bir hobi edindiniz mi? Ekmek pişirme veya bahçe işleri gibi mesela, daha önce hiç alakanız olmayan türden yeni beceriler.
Belki de beyninizi zorlayacak bir şeyler denediniz. Eğer bu tür bir hobiyle ilgilendiyseniz, sadece hastalık kaygısıyla başa çıkmaktan daha önemli bir şeyler kazanmışsınız demektir.
Muhtemelen düşündüğümüzden daha yetenekliyiz. Bir çok kişisel gelişim kaynağında,
“Elimizdekiyle yetinmek, kendini keşfetme ve öğrenme kapılarını kapatmayı kabul etmek, kişinin yaptığı bir seçimdir” deniyor.
Bu çok haksız bir önerme değil. Ancak bu konu, sadece bir “seçim” e indirgenemeyecek kadar zor ve karmaşık. Buna “kendini sabote etme” deniyor ve tıpkı başarılı olma dürtüsü gibi, insanlık durumunun bir parçası.
Değerlerimiz sürekli değişiyor ve bu bir ömür sürüyor. Bir zamanlar peşinde koştuğumuz bazı şeylerin artık bizim için önemli olmadığının farkına varıyor ve çoğunlukla kendimizi iyi hissediyoruz.
Ancak tam geçiş sırasında, hiç bir sebep olmaksızın, belli belirsiz mutsuz hissetme eğilimindeyiz.
Tatminsizlik hissinden bahsediyorum… İşinde yükselmek için gece gündüz çalışıp, terfi haberinden hemen sonra gelen o histen yada 3 beden incelmek için ter döküp, tartıda o rakamı gördükten sonraki kayıtsızlıktan, hatırladın mı?