Normali Beklerken

“Hayatın normale dönmesini bekliyoruz.”

Hepimizin dilinde bu var. Peki, Normal Hayat derken, neyin olmasını bekliyoruz? Ve ne zaman gerçekleşecek?

Sanırım: 

“Eskiden yaptığımız şeyleri kendimizi veya başkalarını tehlikeye atmadan yapabileceğimize dair güven duyduğumuzda, yavaş yavaş normale döneceğiz.”

Güven yeniden sağlandığında ise okullar açılacak, insanlar uçakları, restoranları, tiyatroları ve spor salonlarını yeniden tam kapasite dolduracaklar.

Peki. Ancak işler iyi gitmiyor. Normale dönüşün, ekonomisi gelişmiş ve birden çok tutarlı aşı araştırması yapan ülkelerde dahi, en iyimser tahminle 2021 sonuna sarkacağı, işler ters giderse 2023 ve sonrasına uzayacağı tahmin ediliyor.

Kişisel fikrim, maalesef ülkemizin bu tarihlerden daha da geç normale döneceği yönünde.

Zira,  ABD veya Almanya’nın 2021 sonunda normale dönebilmesi için, 2020 Aralık veya en geç 2021 Ocak ayında aşıyı onaylaması, 2021 yılının ilk altı ayında da çok hızlı bir şekilde halka yayılması ve ilk aşılamaları yapması gerekiyor.

Ben bu yazıyı yazarken, sizin de muhtemelen bildiğiniz gibi Alman Biontech, geliştirdiği aşının Ekim sonunda düzenleme yetkisi alabileceğini duyurdu. Ancak her şeyin iyi gittiği (aşının sorunsuzca bulunması, dağıtılması vs) bu tabloda bile, aşının üretim hızı, diğer ülkelere ne kadar ve ne zaman iletileceği konusu oldukça belirsiz.

Bu anlamda, kendimizi buna göre konumlamamız gerekiyor. İyimser olmak elbette önemli ancak görünen o ki, en iyi ihtimalle önümüzdeki yılın sonuna kadar kısıtlıyız. Aşağıdaki ayrıntılı rapor bununla ilgili.

Covid19 Salgını Ne Zaman Sona Erecek? I MC Kinsey

Covid19 ve Grip Kıyaslaması

Özellikle maske kullanmayan ve sosyal kısıtlamalarla meselesi olanlardan sıkça şunları duyuyoruz değil mi:

“Gripten daha çok insan ölüyormuş” veya “Covid19 aslında psikolojik.”

Ancak Scientific American’da yayınlanan bir makale, bu yüzeysel karşılaştırmanın, halk sağlığı açısından büyük tehlikeler barındırdığı yönünde. Şöyle diyor:

“Yeni korona virüsün mevsimsel gripten 9,5 ila 44 kat daha fazla insanı öldürdüğünü görüyoruz. Başka bir deyişle: Koronavirüs, grip gibi bir şey deği; çok çok daha kötü.”

Covid19 Ölümlerini Grip Ölümleriyle Karşılaştırmak I Scientific American

Bir de,  Japonların yaptığı yeni yayınlanan şu simülasyona göz atın derim. Virüs, kuru havada iki kat hızlı yayılıyor ve (maske taksak da) mesafe 2m.’den kısa olduğunda bulaşmaya devam ediyor. Ve en kötüsü: Havada asılı kalıyor!  

 

Ekonomik Sarsıntı

Yaşanan ekonomik buhran herkesi etkiliyor. Ülkemizin içinde bulunduğu durum malum; hepimiz sistematik olarak gelir kaybı yaşıyoruz.

Ve maalesef en azından önümüzdeki bir, bir buçuk yıl boyunca yaşanabilecek  daha büyük bir kişisel ekonomik felakete karşı hazırlıklı olmakta fayda var gibi duruyor.

Çünkü, özellikle orta yaş, COVID-19 için risk faktörlerinden birisi. Bu sebeple belirli bir yaşın üstündeki çalışanlar için “Hastalanma ve (dolayısıyla) iş gücü kaybına neden olma potansiyeli” sebebiyle işten çıkarmalar artabilir.

Dahası, zaten bir çok kişi, maaş almadan çalışmaya veya zorunlu ücretsiz izin kullanmaya zorlandı. Ancak ekonomik göstergeler, Korona virüs kısıtlamaları hafiflese ve ekonomi canlanabilse bile, çoğu işverenin, duraklattığı çalışanların% 100’ünü hemen işe almayacağını gösteriyor.

Bu durumda:

1.Paranızı koruyun

Bizim toplumumuzda, “kan kusup, kızılcık şerbeti” demek oldukça yaygın. Başkalarının ne diyeceğine göre hareket ediyoruz. Küçümsenmemek, alay edilmemek veya ayıplanmamak için kaldıramayacağımız yüklerin altına giriyoruz.

Daha geçen gün bir yorum programında duydum: ülkenin ekonomik durumuna rağmen, otomobil almak için sırada bekleyenler varmış. 

Döviz kuru sebebiyle, piyasada fabrika çıkışı, yeni ototmobil sayısı azalmış. Ancak insanlar, ikinci el araçları normalden pahalıya satın aldıkları gibi, onlarca kişi de sırada bekliyormuş.

Türkiye’de, özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde toplu ulaşım olanaklarının (hele bu pandemi koşullarında) ne kadar yetersiz ve tehlikeli olduğunu gayet iyi biliyorum. Otomobil, bu anlamda bir çoğumuz için önemli bir gereklilik.

Benim sözlerim, varken ikinciyi almaya çalışmak, yada hiç ihtiyaç yokken model yükseltme planları yapmak için geçerli. 

Bir dönem aynı konu, ev satın almak konusunda da vardı. İhtiyaç olsun olmasın, herkes bankalardan kredi çekip, bir rezidanstan, hiç olmazsa yeni yapılmış bol kartonpiyerli bir apartmandan daire almanın yolunu bulmaya çalışıyordu. 

Bunun dışında, cep telefonu aşkımız, kıyafet, kuaför harcama alışkanlıklarımız, eve yaptığımız ev tekstili, küçük ev aleti, züccaciye gibi alışverişlerimiz, çocuklara yapılan kıyafet ve oyuncak harcamalarımız oldukça savurganca. 

Nasıl desem, herşeyde yapabildiğimiz kadar, kıyasıya, gösteriş yapmaya çalışıyoruz.

Oysa zaman bunun zamanı değil! Tasarruf etmek gerekiyor. Sadeleşmek ve “böyle de yaşanabildiğinin” farkına varmak gerekiyor.

 Agresif tasarruf yöntemleri uygulayın.

Kuaföre gitmeyin, yürüyebileceğiniz her yere yürüyün, televizyona para ödemeyin; film ve dizileri internetten izleyin, varsa spor salonu gibi üyeliklerinizi iptal edin, araba almayın, ev almayın, ev eşyası almayın, kredi kartı kullanmamaya çalışın, sezon alışverişlerini pas geçin, internetten ücretsiz eğitim platformlarından yararlanın, tatillerinizi en ekonomik olacak şekilde planlamaya çalışın, her düğüne, her doğum gününe gitmeyin, markette abur cubura para vermeyin, dışarıda kahve içmeyin, yemek yemeyin vs.

Söylediklerim abartılı gelebilir. Ancak, yukarıdaki maddelerden her biri vazgeçilebilir şeyler. Üstelik bir çoğundan vazgeçmek sizi sadece maddi olarak rahatlatmaz, aynı zamanda fiziksel ve psikolojik olarak da geliştirebilir. 

Paranızı sadece kendinize faydası olacak ve sizin yapamayacağınız şeyler için harcayın. Para lazım olacak.

Evde kalarak ne kadar para biriktirebileceğinizi hesaplayın I Birikenipaylas

2. Yeni Stratejiler Düşünün

Sahip olduğunuz beceri setlerinizle ne yapabileceğinizi veya bunlarla ilgilendiğiniz hangi konuları bağlayabileceğinizi düşünün. Üniversiteden muhasebe diploması aldınız diye, muhasebeci olarak iş bulmak zorunda değilsiniz.

Hayat size bir çok tecrübe kattı ve şu anda onu en iyi kullanabilecek yaştasınız. Hangi eğitimleri alabilirsiniz? Yeni bir dil öğrenebilir misiniz? Kendi dijital işinizi kurabilir misiniz? Dijital okur yazarlıkla ilgili ne yapabilirsiniz? Bir portföy kariyeri oluşturabilir misiniz? Kişisel girişimci olabilir misiniz?

Yarı zamanlı bir işle kendinizi finanse etmeye başlayabilir misiniz? Belki çok kazandırmaz, ama “şimdilik yeterli” olabilir.

“Hayat pahalı”, “İş bulamıyorum” diyerek oturup kendinize acıyabilir ya da harekete geçebilirsiniz.

3.Sizin Gibi Düşünen İnsanları Bulun

Özellikle bizim toplumumuzda maalesef, “Bu yaştan sonra, benden geçti” kültürü çok yaygındır. Hele hele, kişisel gelişiminiz adına yaptığınız herhangi bir spiritüel aktiviteyi paylaşırsanız, çoğunlukla “Bırak bu boş işleri!” direktifini alırsınız.

Boş boş tv karşısında oturmak, sosyal medyada saatler geçirmek boş işler değildir ne de olsa(!)
Bu insanlardan uzak durun. Gelişmek isteyen, okuyan, izleyen, gören, öğrenen insanlarla bir araya gelin. Fikir alışverişinde bulunun ve projelerinizi paylaşın.

4.Sağlığınıza özen gösterin

İlla “Organik yeşil çim suyu” için demiyorum. Yeterli su için, yeterli uyuyun, sebze yiyin, sigara içmeyin, yürüyün. Yürüyebileceğiniz her yere yürüyün. Yeterli vitamin, mineral ve yağ aldığınızdan emin olun.

Yaşadığımız durum, kişisel değil. Hiçbirşeyi yanlış yapmadınız. Tüm Dünya bu süreçten geçiyor. Kalkıp, üstümüzü silkeleyip yola devam etmeliyiz.

İşsizken Öğrendiklerim I Next Avenue

Aralıklı Oruç Gerçekleri

Bazı insanlar aralıklı oruç tutmanın sadece kahvaltıyı atlamak olduğunu düşünüyor. Aslında, bu diyetin yanlış anlamış olma ihtimalimizin oldukça yüksek olduğu püf noktaları var. Bu makale, aralıklı oruç tutarken yapabileceğiniz en büyük hatalardan bazılarını açıklıyor.

Aralıklı Oruç Tutarken İnsanların Yaptığı En Yaygın 6 Hata I Greatist

Yeni Tarz

Yalnızca tek bir yolla öğrendiğine inanan biri, başka yolları öğrenmekten alıkoyan sabit bir zihniyet benimseyebilir. Başka bir deyişle, tercih edilen bir öğrenme stiline sahip olduğunuz fikri, aslında öğrenme yeteneğinizi zedeliyor.

Beyninizi Düzeltmeyi Durdurun I Psychology Today

Bu haftalık bu kadar. Kendini Keşfet’de bu hafta koşulsuz kendini kabulle ilgili hoş bir yazı var.

Görüşmek üzere

Melis, Yeni Hayat

Sayımız hızla artıyor. İlginiz için çok teşekkürler. Eğer bu hafta da yayınımızı beğendiyseniz, lütfen Rafineri’yi arkadaşlarınıza önerin.  

Kendini Kabul Edebilmek, Gerçek Kişisel Gelişimdir

Rafineri’de, orta yaşta hayatımızın en iyi dönemini yaşamak için neler gerektiği hakkında çok konuşuyoruz. Listenin başında anlam ve amaç bulma var.

Ancak bu kavramları tanımlamak, başarmak ve ölçmek  basit değil. En çok arzuladığımız şeye kavuşmak tek başına yeterli olmuyor. Yolculuğun sonunda memnuniyet duymamız veya değerli hissetmemiz gerekiyor.

Olmak istediğimiz kişiyi bulmak ve gerçekleştirebilmek doğrultusunda kendimizi eğitmek,  oldukça makul bir yol.  Ancak bu noktada bir handikap var…

 Kendini geliştirme kavramı zaten, tanımı gereği  “iyileştirmeyi” içeriyor. Bir de üstüne günlük hayatta, şu moda tabirdeki gibi “kendimizin daha iyi bir versiyonunu oluşturmamız” gerektiğini söyleyen bir çok mesajla karşı karşıya kalıyoruz. 

Yani kişisel gelişim yolculuğuna, “başka hiç kimsede olmayan ve bizi utandıran hatalı yönlerimizi(?)” düzeltmek(!) üzere yola çıkıyoruz. Böylece olmak istediğimiz kişi gibi ve “normal” olacağımızı düşlüyoruz.

Gelişmeye çalışmak elbette güzel. Üstte de belirttiğim gibi amaçlarımızı gerçekleştirebilmek için en geçerli yol. Ancak,  mükemmeliyetçilik de dahil olmak üzere yüksek standartlarımız varsa, gelişmeye çalışırken hızla öz saygımızı kaybetmemiz de olası.

Burada altını çizmek istediğim temel sorun: Değersizlik hissi. Yeterli  olmadığımızı, benzersiz bir şekilde kusurlu olduğumuzu hissediyor ve bu kusurlarımızdan utanıyoruz. Durum bu haldeyken de gelişmemizi ve daha iyi olmamızı vadeden herşeyden etkileniyoruz.

Fakat Kişisel Gelişim olarak sunulan kaynakların büyük çoğunluğu, değersizlik duygularımızın köklerine hitap etmiyor, aksine bizi onlardan uzaklaştırıyor. 

Ve mesele şu ki, bu tür kişisel gelişim çabalarıyla, kısa vadeli başarı hisleri yaşıyoruz ve buna alışıyoruz. Zamanla değersizlik duygumuz geri dönüyor ve bu sefer yanına düşük öz saygıyı da alıyor.(Geçen sefer de becerememiştin! vs)

 Olduğun gibi gel

 

Altta yatan değersizlik duygumuza erişemeyen herhangi bir “kişisel gelişim kaynağı” sadece gürültü olarak kalıyor.

Gelişmeyi tam anlamıyla  yaşamak için öncelikle, hayatla ve kendinizle baş başa kalmanın kendine özgü değersizlik, utanç ve rahatsızlık deneyimiyle boğuşmamız gerekiyor.

Değersizlik duygumuzu oluşturan düşünceyle yüz yüze geldikten sonra, onunla başetmenin yolu ise  kabul etmek. Saklamak, savaşmak ve telafi etmeye çalışmak değil.

Tüm olumlu ve olumsuz yönlerimizle kendimizi kabul ettiğimizde,  özgüvenimiz ve öz saygımız artıyor. Çünkü mükemmel olmadığımızı biliyor, ancak hatalarımız için kendimize eziyet etmiyoruz. Bu durum başkalarına karşı da daha hoşgörülü olmamıza neden oluyor. 

“Koşulsuz kendini kabul; özellik, karakter, başarı, amaç, sosyal olarak onaylanmaya ihtiyaç duymaksızın kişinin kendini kabul etmesidir.” Yani ancak kendimizi koşulsuz olarak kabul ettiğimizde, amacımızı doğru olarak saptayabilir ve bu yolda doğru adımları atabiliriz.

Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek,  derin bir yolculuktur. Çünkü kendini kabul etmek, nihai kişisel gelişimdir. Bunu anlayabilecek kadar büyüdük. Ancak başarabilmek için üstünde çalışılması gerekiyor.

Bu konuyla ilgili olarak  başlangıç için okumanızı  önerdiğim linkler:

Ertelemeyin,Kendinizi hemen şimdi koşulsuz kabullenin I Uplifers

Özgüven mi? Öz Saygı mı? I Prof.Dr.Acar Baltaş

Koşulsuz olarak kendini kabulün 7 adımı I Innerself

Kendini Kabul etmek gerçek güzelliktir I Aklınızı Keşfedin

Bu haftalık bu kadar. Yayınımızı beğendiyseniz, arkadaşlarınıza da gönderebilir ve abone olmaları için haberdar edebilirsiniz.

Görüşürüz,

Kendini Keşfet

Nefes Alan Ormanı gördünüz mü? Rüzgarla salınan ağaçlar ve kuş sesleri…Bu dans, gezegendeki yerimizi tekrar düşündürtüyor.