Sosyal Medyanın Tehlikeleri

Şu olanlara bir bakın. Nereden çıktığı belli olmayan bir illet tüm Dünya’yı sardı. Yetmezmiş gibi, siyasi öfke, sivil kargaşa, orman yangınları, seller, deprem beklentisi… liste böyle uzayıp gidiyor.

Sosyal ağlarda ise bambaşka bir Dünya var. Aşırı ışıltılı (Instagram), aşırı saldırgan(Twitter), aşırı duyarlı(Facebook) ve çok başarılı(!) insanlarla dolu (Linkedln)…

Atılan tweetlere, Facebook gönderilerine ve Instagram fotoğraflarına bakıyorum, ve kendimi, tüm bu  yapay gündemlerin, hayatımda “gerçekleştiğini” düşünürken yakalıyorum. 

Hiçbirinin kişisel gerçekliğimde olmadığını anlamak için, telefonu bir kenara bırakıp hemen önümdeki dünyaya bakmam gerekiyor. Burada, yaşadığım yerdeki gerçeklik: pandemiye rağmen sadece hayatımızı sürdürmeye çalışmak. Hepsi bu. 

İşe gidiyoruz, alışveriş yapıyoruz, çocuklarımızla ve ailemizle ilgileniyoruz. Bazen umutsuz, üzgün ve hatta öfkeli hissediyoruz ama devam ediyoruz. Hepimiz gibi.

Oysa, sosyal medyada insanlar, gerçek dünyanın hiçbir versiyonunda bulunmayan “hayat hikayelerini” ve esasen kişisel gerçekliklerini tehdit eden, özenle tasarlanmış “yapay evrenleri” satın alıyorlar. 

Sonuç olarak, amacı kişisel verilerimizi toplayıp, bizi reklam verenlerin ve propagandacıların önüne atmak olan bir  “yazılımın” bize sunduğu deneyimi, “gerçek” olarak kabul ediyoruz.

Gözümüzü Açan Bir Belgesel: The Social Dilemma

 

Geçtiğimiz günlerde Netflix’de gösterime giren, Jeff Orlowski’nin The Social Dilemma adlı belgeseli, işte tam da bu konuyu anlatıyor. Sosyal medya yüzünden, “gerçeklik” dediğimiz şeyin, gerçekte ne olduğu hakkında neredeyse hiçbir fikrimizin olmadığını gösteren büyüleyici bir yapım.

The Social Dilemma, Facebook, Instagram, Twitter gibi şirketlerde, üst düzey görevlerde çalışmış insanların itiraflarından oluşuyor. Söylediklerine göre, sosyal ağlarda kullanılan yazılımın, tek amacı insalarla ilgili mümkün olduğu kadar çok istatistiki bilgiye (Big Data) ulaşmak.

Bunu yakalayabilmek için de sonsuza kadar devam ettirebileceğiniz kaydırma hareketi ve sürekli yanıp sönen bildirimler var. Böylece, mesela instagramda resimlere peşpeşe bakarken hangilerinde durakladığınızı, hangilerini beğendiğinizi, ne sıklıkla sosyal ağlarda gezdiğinizi, kimleri takip ettiğiniz gibi bilgileri topluyorlar.

Sonrada bu bilgilerden yola çıkarak,  davranış kalıplarınıza çok yakın bir avatarınızı oluşturuyorlar. Bu sayede ekranınıza, sizi sadece istedikleri hareketi yapmaya yöneltecek gönderileri gönderiyorlar.

Kişisel gerçekliğini tamamen sosyal ağlara taşımış biri, hiç bir zaman madalyonun diğer yüzünü göremiyor.

Sonuç olarak sadece reklam verenin sattığı telefonu kaliteli sanıyorsunuz, ya da “x” konusundaki fikrinizin kesinlikle doğru olduğunu düşünüyorsunuz. Çünkü bütün sosyal medya sizin gibi düşünüyor sanıyorsunuz.

Kişisel olarak, iş ve sosyal hayatın “sanallaşması” nın bir çok fırsatı beraberinde getireceğini düşünüyorum.  Yine de ironi şu ki, ancak dijital alandan periyodik olarak bağlantısını kesenler, sosyal ağ ortamlarından yararlanmak için gereken odak ve netliğe sahip olacaklar.

Her halükarda, sosyal medyanın dışına bir adım atmak zihinsel sağlığınıza büyük ölçüde yardımcı olabilir. Çünkü çoğu zaman insanlar “gerçek” dünyadan ne kadar kopuk olduklarının farkına bile varmıyorlar. 

İşin üzücü tarafı belgeselde gösterilenler, sadece buzdağının görünen yüzü. Bu konuda oldukça tedirgin edici bir eleştiri yazısı için:

Sosyal Ağlar Hakkında “The Social Dilemma” Neyi Yanlış Anlıyor? I The Verge

Neden telefonu bırakıp,  kulaklıkları çıkarmayasınız? Etrafınıza bakın:”Hayat kısa, kuşlar uçuyor”

İki Buçuk Yıl Gençleşmek

Biyolojik yaşlanmayı tersine çevirmek için harcanan çabayı biliyoruz, böylece sadece daha uzun değil, daha iyi yaşayabiliriz. Şimdi de küçük bir klinik araştırmanın sonuçları oldukça umut verici. Katılımcılar bir yıl boyunca, üç yaygın kullanılan ilaçtan oluşan(bir büyüme hormonu ve iki diyabet ilacı) bir kokteyl aldılar.

Sonuç olarak, biyolojik yaşlarından ortalama 2,5 yıl daha gençleştiler ve bağışıklık sistemleri de gençleşme belirtileri gösterdi.

Vücudun ‘Biyolojik Yaşının’ Tersine Çevrilebileceğine Dair İlk İpucu I Nature

Beyin Ölümünden Geri Dönmek Mümkün mü?

Yale Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, etleri için öldürülen 32 domuzun beyinleriyle bir deney yaptı. Deney başladığında, beyin dört saat boyunca kansız ve oda sıcaklığında kalmıştı.

Uyguladıkları solüsyon ile domuzların beyinlerindeki kan damarlarında akmaya başladı ve bazı beyin hücreleri , ilaçlara yanıt vererek metabolik aktiviteyi yeniden kazandılar. Araştırmacılar, tedavi edilen beyin dokusu dilimlerini test ettiklerinde, bazı nöronlarda elektriksel aktivite keşfettiler.”

Korkutucu değil mi?

Sizi Endişelendiren Ne?

“Endişe, defalarca kullandığımız olumsuz düşünce kalıplarını içerir ve bu kalıpları beynimize derinlemesine yerleştirebilir. Dolayısıyla endişelenmeyi bırakmak, inançlarımız, değerlerimiz ve duygularımızla yüzleşmeyi içerir. “

Beş Adımda Endişelenmeyi Nasıl Durdurabilirsiniz? I Psychology Today

Endişe ile Nasıl Mücadele Edebiliriz? I Psikologofisi

Aralıklı Oruç Mükemmel mi?

Aralıklı orucu duymuşsunuzdur. İtiraf etmeliyim, bende de işe yarıyor. Ancak yapılan çalışmalar, bu diyetin bir yıl içinde çok yüksek bırakılma oranına sahip olduğunu ve çok fazla karbonhidrat tüketimine neden olabileceğini gösteriyor.

Ayrıca bu çok popüler diyetin sadece kilo vermek konusunda değil, kan basıncı, diyabet ve insülin direnci kontrolünde de başarı sağladığı söyleniyordu. Fakat bunların bir çoğu henüz kanıtlanabilmiş değil. 

Aralıklı Oruç Diyeti Ne Kadar İyi? I Scientific American

Aralıklı Oruç Nedir? Neden Bu Kadar Popüler Oldu? I BBC Türkçe

Kendinizi Bir Kitap Kurdu Haline Getirin

Kitap okumanın sayısız faydasını burada sayacak değilim.  Kalp ritmini bile düzenlemeye yardımcı oluyor. Hala düzenli kitap okumayı başaramıyorsanız bir de şunları deneyin:

  1. Her gün sizi ilgilendiren bir kitabın beş sayfasını okuyarak başlayın. Günde beş sayfaya ulaştığınızda, on, sonra yirmiyi deneyin ve hedefinizi yukarı doğru itmeye devam edin.
  2. Hemen ağır edebiyata dalmayın. En sevdiğiniz türden başlayın.(Mesela heyecanlı bir polisiye)
  3. Arada bir kaç gün kaçırınca, gene başaramadım diye düşünüp bırakmayın.Başlangıçta bu son derece normal.
  4. Beş sayfa hedefiniz için, başlangıçta sesli kitap ya da elektronik okuyuculardan da faydalanın. Sesli kitaplar da, basılmış kitap okumak kadar beyin üzerinde etkili. Bu sizi sosyal ağlar için telefonu açmak yerine, kitap okumaya yönlendirebilir.

Daha fazlası için:

Kitaplar beyniniz için iyidir. Bu teknikler daha fazla okumanıza yardımcı olacaktır.I Populer Science

Günlük tutmanın olumlu yönlerini keşfetmek için aşağı kaydırın ve hayatı gerçekten deneyimlemeyi unutmayın.

Yeni Hayat-

Melis Çolak

Not: Eğer Rafineri’nin bu yayını hoşunuza gittiyse, arkadaşlarınıza Rafineri’nin bu bültenini gönderebilirsiniz. Bizi önerdiğiniz için teşekkür ederiz!

Kendinize Hergün Terapi Yapın

Aziz Nesin, Yokuş’un Başı kitabında der ki:

“Günlük tutma isteği, belki de insanın kendi kendisini ruhsal tedavisi…”

Buna tamamen katılıyorum. Çocukluğundan beri içini yazıya döken birisi olarak, günlüklerimle iyileştiğim çok olmuştur. Hatta, günlük tutmayı bıraktığım bir dönemde yakalandığım bunalımdan da, yine yazıya dönerek kurtuldum.

Özfarkındalık ile ilgili yazımda, bunu arttırabilmenin yöntemlerinden bahsederken, yoga ve meditasyon dışında size çok daha tanıdık gelebilecek bir önerim var: Günlük Tutmak

Günlük Neden Tutulur?

Çünkü, bir defter ve bir kalemle sadece kendinizin içine girebildiği bir baloncuk yaratmış olursunuz.

Sonra da yarattığınız o baloncuk, içinde tüm duygularınızı korkmadan yaşayabileceğiniz, kendinizi yargılamadan hatalarınızla birlikte kabul edebildiğiniz alternatif bir yaşam alanı haline gelir.

Bu da, hem sizi kendinize yakınlaştırır, hem de sağlığınıza sayısız faydalar sağlar.

Günlük Tutmanın Sağlığımıza Faydaları I Intermountainhealthcare

Günlük Tutmanın 4 Faydası I Psychologies Turkiye

Kendi Kendinizin Terapisti Olun

Birden fazla “günlük türü” var. Seyahat günlükleri, okuma günlükleri, diyet günlükleri vs. Liste uzayıp gider. Aşağıda bahsettiğim üç tanesi ise daha çok, öz farkındalığınızı arttırmak, stresle mücadelenize  ve öfke kontrolüne yardımcı olmak için, kendi kendinize uygulayabileceğiniz bir nevi terapi niteliğinde.

1. Sabah Sayfaları

Herşeyden önce, yeni, hiç kullanılmamış bir defter ve size ait olacak rahat tutulan bir kalem edinin. Daha sonra da tercihen her sabah, üç defter sayfasını dolduracak şekilde, aklınıza ne geliyorsa yazın.

Yazdıklarınızın mantıklı olması, sıralı olması, düzgün cümlelerden oluşması gerekmez.

Bununla ilgili üç kural:

  1.  Hergün yazın (mümkünse sabahları)
  2.  Mümkün olduğunca kendinize sansür uygulamayın.
  3. Yazdıklarınızı ilk sekiz hafta okumayın.

Bunu yaptığınızda, kısa zamanda gerçek kimliğinizle karşılaşmaya başlayacaksınız. Aslında bu anlattığım, meditasyonun bir başka türüdür, ve bu şekilde günlük tutma alışkanlığı edinmeniz beyninizin yaratıcı tarafını da özgür kılar.

Gunluk tutmak sizi daha mutlu yapar I The Guardian

2. Duygu Günlüğü

Duygu günlüğü, hislerinizi ve sizi belirli bir duyguya yönelten durumları anlamanıza yardımcı olan bir günlük yazma şeklidir. Bunun için edineceğiniz kullanılmamış bir deftere, hergün duygularınızı tanımlamanız gerekiyor.

  1. Hissettiğiniz duyguyu en yoğun hissettiğiniz an yerine, biraz da olsa sakinleştiğiniz zaman yazın.
  2. Duygunuzu tanımlayarak ve bu duyguya neyin sebep olduğunu belirterek başlayın
  3. Duygunuz, vücudunuzda ne gibi bir değişikliklere sebep oldu ve bunları ne zaman farkettiğinizi yazın. Bu degisiklikleri farkettiğiniz an ne oldu? Duygunuz nasil bir değişiklik gosterdi? (Terlemek, ellerin karıncalanması, başa ağrı girmesi vb)
  4. Duygunuzu tetikleyen şeyin gerçekten yaşadığınız bir olaydan mı, yoksa altında yatan başka bir duygudan mı kaynaklandığını saptamaya çalışın.
  5. Eğer duygunuz rahatsız ediciyse, bu durumu çözmek için ne yapabileceğinizi; güzel bir duyguysa, devamlılığı için ne yapmanız gerektiğini not düşmeye çalışın.
  6. Bazen geri dönüp, benzer duygular yaşadığınız günler neler hissettiğinizi hatırlayıp bugününüzle karşılaştırın.

Nasıl duygu günlüğü tutulur? | Aklınızı Keşfedin

3. Duyguları Tanımlayan Günlük

Duygu günlüğünden farklı olarak bu türde, hissettiklerinizi veya düşüncelerinizi açıklayarak yazmak yerine, onları tanımladığını düşündüğünüz herhangi birşeye benzeterek ifade ediyorsunuz.

Diyelim ki bir olay karşısında, her seferinde öfke hissediyorsunuz. Duygunuzun tonunu algılamak için şu şekilde yazıyorsunuz:

“Eğer bu duygum bir hava durumu olsaydı, hissim fırtına olurdu”
“Eğer öfkem bir renk olsaydı, bordo olurdu”.

Bu şekilde, aynı veya benzer durumlar karşısında ne hissettiğinizi ve duygunuzun yoğunluğunu tanımlayarak farkındalığınızı arttırabilirsiniz. Zaman içinde hava durumunuz yağmura ve sonra güneşe dönecektir. Ama bu değişiklik için, önce duygularınızı farketmeniz ve kendinizi tanımlamanız gerekir.

İlk başta düzenli sekilde günlük tutmak, duygularınızla aynı masada bulunmak ve kendinize dışarıdan bakabilmek zor olabilir. Ancak, bu yolun sonunda kendinizi, olmak için doğduğunuz kişiyi kazanacağınızı düşünürsek bence denemeye değer.

Gözde
Kendini Kesfet

Rafineri: Retro

 

Ace of Base – Happy Nation I You Tube

Ace Of Base’yi hatırlıyorsunuz değil mi? Zamanındai Abba ile kıyaslanmıştı. “Mutlu Bir Toplumda Yaşamak” denen şeyden bahsediyor…

Not: Rafineri Bültenlerini arkadaşlarınızı da haberdar etmek istiyorsanız,  lütfen bu maili, paylaşın. Teşekkürler!